Bir zamanlar, çok güzel ve zeki bir kız olan Leyla vardı. Leyla, babasıyla birlikte küçük bir köyde yaşıyordu. Babası, bir kitapçıydı ve Leyla, babasının kitaplarını okumayı çok seviyordu. Leyla, köydeki diğer kızlardan farklıydı. Onlar, zengin ve yakışıklı bir genç olan Emre’ye hayrandı. Ama Leyla, Emre’nin kibirli ve bencil olduğunu düşünüyordu. Leyla, gerçek aşkı arıyordu.
Bir gün, babası, başka bir köye kitap satmaya gitti. Ama yolda kayboldu ve büyük ve korkunç bir şatoya sığındı. Şatoda, bir canavar tarafından esir alındı. Canavar, aslında büyülenmiş bir prensti. Eğer gerçek aşkı bulup onu sevecek birini bulamazsa, sonsuza kadar canavar olarak kalacaktı. Canavar, babaya, kızını kendisine getirmezse öldüreceğini söyledi.
Baba, korku içinde köye döndü ve Leyla’ya olanları anlattı. Leyla, babasını kurtarmak için canavarın şatosuna gitti. Canavar, Leyla’yı görünce çok etkilendi. Leyla, canavarın yüzüne bakmadan, babasının yerine kendisini feda etti. Canavar, Leyla’yı şatonun en güzel odasına götürdü ve ona istediği her şeyi yapabileceğini söyledi. Ama onunla evlenmesi gerektiğini de ekledi.
Leyla, canavarın teklifini reddetti. Ama zamanla, canavarın aslında nazik ve kültürlü biri olduğunu fark etti. Canavar, Leyla’ya kitaplar, müzikler ve çiçekler getirdi. Leyla, canavarın yalnız ve mutsuz olduğunu anladı. Ona acıdı ve arkadaş olmaya başladılar.
Bir gece, canavar, Leyla’ya onu sevip sevmediğini sordu. Leyla, canavarın gözlerine baktı ve onun içindeki iyi yüreği gördü. Ona, evet dedi. O anda, canavarın üzerindeki büyü bozuldu ve canavar, yakışıklı bir prense dönüştü. Leyla, çok şaşırdı ve sevindi. Prens, Leyla’ya, onun gerçek aşkı olduğunu ve onu sonsuza kadar seveceğini söyledi. Leyla da ona aynı şekilde cevap verdi. Ve böylece, Leyla ve prens, mutlu bir şekilde evlendiler.